1920 yılında doğdum. Ülker markasını taşıyan ilk bisküvi üretildiğinde henüz 24 yaşındaydım. Bir zamanlar bizlerden “genç müteşebbisler” diye söz ederlerdi. Bugün ise çocukların “bisküvici dedesi” oldum ve bundan çok mutluluk duydum.
Doğduğum yıllar itibariyle kimselerin çocukluğu kolay geçmedi. Bizler savaşları, yıkımları, göçleri gördük. Herkesin güzel bir çocukluk geçirme hakkına sahip olması gerektiğine daha o yıllarda inandım. Bu nedenledir ki, akşam babaların çocuklarına götürebilecekleri bisküvileri, çikolataları, gofretleri üretmenin hazzını her zaman hissettim.
Yarım yüzyılı aşkın sanayicilik hayatımda elbette sıkıntılarım da oldu. Ama bugün geriye dönüp baktığımda, hayatımı sadece bir sanayici olarak üretmek, istihdam ve katma değer yaratmak için tatil yapmadan harcamış ve ülkesine “dünya markası” armağan etmiş biri olarak, bu sıkıntıları hatırlamıyorum. Bunca yıldan bana geriye, huzur ve mutluluk kaldı.
Kurulmasında ve büyümesinde emeğimin geçtiği Ülker’in bugün ulaştığı büyüklükle artık sadece “bize”, yani ailemize, hissedarlarımıza, çalışanlarımıza değil, tüm Türkiye’ye ait olduğunu görüyorum. Ülker, Türkiye’nin gıda alanındaki temsilcisi olarak Amerika’dan Almanya’ya kadar dünyadaki birçok ülkenin market raflarında yer alıyor. Bu, elbette genç bir müteşebbisken hayal edebileceğim bir şey değildi. Üretimi başlatmak için gereken makineleri bile zor bulabildiğimiz yıllarda böyle bir hayali nasıl kurabilirdim ki? Dünyaya mal satmak bir yana, kendi kendimizin ihtiyacını karşılamak bile o şartlarda çok zordu. Ama bin bir güçlük içinde, çok çalışarak başardık.
Bundan sonra Ülker için dönülmez hedef, dev dünya markaları arasına girmek ve daha da önemlisi, orada kalmaktır. Doğrusu, içimdeki bu heyecanı ve bu gelişmeyi sadece Ülker için değil, Türkiyemizden çok sayıda firma için taşıyor ve bunu çok arzu ediyorum. Yaşım itibariyle ben sadece Ülker’in değil, pek çok firmanın elverişsiz şartlarda kurulup büyümesine şahit oldum. Kurucularının büyük bir azim ve sabırla büyüttükleri güzide kuruluşlarımızın dünyadaki başarılarını da, Ülker’i izlediğim gibi yakından takip ediyor ve Türkiye adına hem seviniyor hem de gurur duyuyorum.
Ülker’in ülkemize sadece ekonomi alanında değil, “sosyal” hayatta da katkıda bulunmasına daima özen gösterdim. Eğitim, çevre, sanat, sağlık, spor alanlarında gerçekleştirdiğimiz yatırımlarla üzerimize düşen sosyal vazifeleri de yerine getirmeye çalıştık. Ben, Ülker’in kurucusu olmaktan duyduğum mutluluğun aynısını TEMA’nın kurucusu olmaktan da duyuyorum. Topraklarımıza, sularımıza, çevremize sahip çıkmak vatana sahip çıkmaktır. Eğitim ve spor alanındaki yatırımlarla gençlerimizin geleceğine yatırım yapmanın gereğine inanıyorum.
Gençlerimizin, çocuklarımızın da Türkiye’nin kıymetini bilmesini, bizlerden aldıkları bayrağı daha da ilerilere taşımasını arzu ediyorum. Gençlerimize Türkiyemizi dünya şartlarında gelişme ve refah standartlarına yükseltme hedefiyle çalışmalarını nasihat ediyorum. Onlara hayatta azimli, sabırlı çalışmayla, mütevazı olarak ve zamana ayak uydurarak başarıya ulaşacaklarını söylemek istiyorum.
Bizden sonraki nesillere büyük başarılar diliyorum.
Sabri Ülker
Onursal Başkan
Sabri Ülker’in 2007’de yayınlanan mesajı